Paylaş
Arkası Yarın

Küçük Bir Hikaye

Soğuk bir hava. Dün gece kar yağmış. Nefesimin buğusu tekrar yüzüme vuruyor. Isıtıyor beni. Karın üzerinde yürürken çıkan sese takılıyorum. Aklımdan geçirdiğim ritme tempo tutuyor sanki. İşsiz güçsüz ben sanki bir yere yetişiyorum. Aklımda belli belirsiz sorular. Cevapları olmayan. Hayal bile edemiyorum. Sanırım neyi hayal edeceğimi bilmiyorum. Üç gün oldu köye döneli. Çaresizliğim beni buraya getirdi. Baba ocağı.

Soğuk içime işledi. Bir de şu bacak. Askerde aldığım kurşun yarası soğuk havalarda beni çok rahatsız ediyor. Yürümek acı veriyor. Kahvehane önü yavaşlıyorum. Sıcak çay iyi gider diye düşünüyorum. Hafif bir selam verir bir köşeye oturur çayımı içerim ve sessizce kalkar giderim. Ama beni tanıyanlar şimdi soru soracaklar. Niye topallıyorum, Askerlik nasıl geçti, şimdi ne yapacaksın gibi. İşin yoksa anlat.

Aslında işim yok ama anlatacak bir şeyim de yok. Geçti işte. Dağlarda güneş altında yandım, kar altında dondum. Vatanı korudum ve bitti dediler. Aslında orayı sevmiştim. En azından bir uğraşım ve gün için amacım vardı. Akşam yatarken sabahı düşünür kalkınca gün içi ne getirir bilinmeze giderdim.

Yok boş ver şimdi kimseye laf anlatamam yürü ve durma. Zaten baksana meraklı bakışlar şimdiden üzerimde. Soğuk ve sıcaktan buğulanmış kirli camlardan bakan gözler. Sigaradan sararmış parmaklar ve dudaklar. Gözlerine bakmamalıyım. Şimdi selam vermem gerekecek.

Sonrasında gel otur denilecek. Çay ısmarlanacak ve sorular peşi sıra gelecek. Ve konu tabiy ki Saliha’ya gelecek. Ne anlatırım bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Her şeyi benden daha iyi biliyorlar. Ama yine de soracaklar. Göz ucuyla bakıp yürümeye devam ediyorum.

 Saliha, Saliham. Oysa ben gelecektim. Baba ocağının üstüne çıkacağımız 2 göz evde birlikte çocuklarımızı büyütecektik. Hayallerimizi gerçekleştirecektik. Küçüktü hayallerimiz. Sevgimiz demiştik. Yeter bize. Askerlik bitmez dediler. İlk günler çok zor geldi be Saliham. Çok zor. Sonra seni aklıma getirdiğim her an tetiğe daha hızlı bastım. Daha hızlı koştum. Gözlerimi kapatıp kendimi akışa bıraktım. Sanki papatya tarlasında seninle koşuyor uçsuz bucaksız yemyeşil ovada birlikteliğin tadına varıyordum. Kulaklarım her şeyi duyuyordu ama ben duymamış gibi yaptım. Her şey çok hızlıydı. O hızın beni durdurması için her gün dua ettim. Ama dualarım kabul görmedi.

İlk defa bugün evinin önünden geçeceğim. Sen yoksun ama olsun. Varmış gibi. Sanki, seni eve bırakmış ya da evden çıkıp koşarak bana gelecekmişsin gibi. İki sokak kaldı. Korkuyorum. Bu korkuyu diz kapaklarımda hissetmeye başladım. İlginçtir ki aynı hissi sen aklıma geldiğinde papatya tarlasında koşarken de hissederdim.

İlerideki sokak lambasını dönünce sen varsın. Yemeği hazırlamış beni bekliyorsun. Sobanın üstünde çay kaynıyor. Gülen gözlerinle ve utangaç tavrınla beni karşılıyorsun. Üşüdüysen gel sobanın yanına otur, açsındır sofrayı hemen hazırlarım diyorsun. Sana hayran hayran bakıyorum. Beşikte sallanan kızımız Ayşe. Hep kız isterdin. Bak oldu işte. Aynı sen. Mis gibide kokuyor. Ona baktıkça gözlerim doluyor. Ne kadar şanslıyım. Sevdiğim kadın ve kızım. Gözlerimi yukarıya çevirip Allaha şükrediyorum.

 

Sokak lambasına gelmeden birden irkiliyorum. Soğuk içime işliyor adeta. Sokak lambasına gelmeden birden yönümü değiştiriyorum. Gücüm ve cesaretim yok. Yolun ortasında durup bir sigara yakıyorum. İçime derin derin çekip ellerime bakıyorum. Kemiklerimi koruyan deri sanki yok. Sigaradan sararmış. Oysa ben çok sigara da içmem. Demek ki bana sigara hiç yaramıyor. Saliha da söylerdi. Senin eline sigara yakışmıyor derdi. O nedenle sigaraya çok alışmadım. Ama ellerim için artık hiç içmeyeceğim. Sana söz veriyorum Saliham.

 Bugün gibi hatırlıyorum. Askere giderken ellerini tuttum. 18 ay çabuk geçer. Hem izinde kullanmam daha erken gelirim dedim. Bana hiç cevap vermedin. Gözlerime baktın. İki gözünden de akan yaşı ellerimle sildim. Beni düşünme sen yeter ki gel dedin. Seni düşünmemek mümkün mü sanıyorsun. Titrek dudaklarımdan çıkmak isteyen tüm sözcükleri engelledim. İçtiğim sigarayı söndürdüm. Otobüse binmeden tekrar sana dönüp baktım. Ama ağlamadım. Saliham, o günde kar vardı. Hadi üşütme dön eve demiştim. Bugün de kar var.

Ellerimi cebime soktum ve geri dönüp yürümeye başlıyorum. Acaba kahvehanedekiler yine bana bakarlar mı diye düşünüp, göz ucuyla bakıyorum. Bacağımda ki ağrı vücudumu adeta ele geçiriyor. Bu sefer daha fazla kişi bana bakıyor. Yürümeye devam etmek kararımı değiştirip birden duruyorum. İçeri girip gözlerinin içine bakıp bağırmak istiyorum. “Ne var ne bakıyorsunuz” diye? O anda içerdekilerden bazılarının dışarı çıktığını görünce ellerimi cebimden çıkarıp mahcubiyetle onlara bakmaya başlıyorum.

Baba yadigarı Rüstem amca, sen ne kadar yaşlanmışsın. Titrek elleriyle omzuma dokunup “geçmiş olsun evlat az değil 5 yıl oldu, Allah bir daha düşürmesin” diyen Rüstem amcanın gözlerine bakıyorum. Gözlerim kahvehaneden çıkan diğer kişilere takılıyor.

Gözlerimden akan yaşa bu sefer engel olamıyorum.

 Ah be Saliham. Her şey ne güzel olacaktı!

Aynı anda Kahvehanenin içinde iki köylü aralarında konuşuyordu.

-       Kim bu ?

-       Bu bizim Murat oğlan. Askerden 3 gün önce döndü. Köyün delikanlılarından. 5 sene önce askere uğurladık. Saliha adında bir kızı sevdi. Sevdi ki ne sevgi. Saliha da ona aşıktı. Aşkları köyün her yerinde konuşulurdu. Yazık, fakirliğin gözü kör olsun. Evlenemediler. Saliha’sını bırakıp Askere gitmek zorunda kaldı. Dönünce nikah yapacaklardı. Terörün tam ortasına gitti. Mardin’e. 18 ay askerlik. Uzun zaman. Erken dönmek için izin kullanmak istememiş. Saliha çok güzel bir kızdı. Talibi çoktu. Ailesinin zorlamasıyla zengin bir ailenin oğluna verilmek istendi. Baskılar artınca Saliha intihar etti. Tüm köy adeta yıkıldık. Aylarca Murat’a haber veremedik. Sonra bir mektupla haberi verildi. Bir gün sıcak çatışma da Murat siperden çıkıp koşmaya başlamış. Saliham diye bağırıyormuş. Komutan adeta düşman bile ona acıdı ve ateşi kestiler diye anlatmış. Ama yine de sağ bacağına bir kurşun yemiş. Komutan babasına haberden sonra izin alması için çok ısrar ettik. Sonra burada yanımızda kalsın bakarız biz ona diye düşündük demiş. Sonra duyduk ki Askeri hastaneye yatırılmış. Delilerin kaldığı yere. Tedavi için. Tam 5 yıl geçti. 3 gün önce köye döndü. Hepimiz merak ediyorduk ne yapacak diye. Üç gündür günde 10 defa bu yolu yürüyor. Saliha’nın evine doğru gidip geliyor. Kendi  kendine konuşuyor. Dokunmadık, söz etmedik ama çok üzülüyoruz. Her gün kaç defa buradan geçti diye sayıyoruz.